HABER MERKEZİ- Pandemi sürecinde artan yoksulluk, emekçileri intihara sürüklemeye devam ediyor. Kadıköy’de yaptığımız basın açıklaması ile krizin faturasının emekçilere kesilmek istenmesine karşı mücadele ve örgütlenme çağrısı yaptık. Polis ablukasında yaptığımız açıklama şu şekilde:
“Biliyoruz ki intihara sürüklenen her yaşam sömürüyle ayakta kalan düzenin çürümüşlüğünün, tıkanmışlığının, geleceksizliğinin ilanıdır. Seslerini duyurmak için canlarını pazarlık konusu haline getirenlerin sadece çaresizlikten kaynaklı intihara sürüklendiğini söylemek gerçeğe gözlerimizi kapatmaktır. Yaşamın ihtiyaç duyduğu gereksinimlerin “çözümsüz” bırakıldığı yerde kadınlar, işçi ve emekçiler, gençler, borç yükü altında ezilen esnaflar kendi bedenlerine yönelttikleri saldırganlıkla yaşamına son vermektedir.
İntihara sürüklenenlerin geride bıraktıkları mesajlar her birimize yaşadığımız düzenin yoksulluktan, sefaletten, geleceksizlikten başka bir şey vadetmediğini anlatmaktadır. Anlattığı başka bir şey de yaşamları karartan, paramparça eden, geleceksizleştiren bu ataerkil düzen değişmediği sürece intiharların devam edeceğidir. İşsizliğin, yoksulluğun, sefaletin ve intiharların halkın çoğunluğunu kuşattığı tablo ancak ve ancak mücadeleyle değiştirilecektir.
Kimisi; “yemekhane kartımda para kalmamış, sadece bir liram var” paylaşımında bulunarak, kimisi “çocuklarım aç” diyerek bedenini ateşe verdi. Kimisi “açım, çocuklarım aç” diyerek açlığa isyan etti. Erzincan’da zabıtalar tarafın seyyar tezgahında el konulan Yavuz Polat tıpkı Muhammed Buazzizi gibi kendisini yaktı. Kimisinden ise geriye “umudu olan insan bahar güneşi gibidir” notu kaldı. İntihara sürüklenen onlarca insan Meclis ve Valilik önlerinden, belediye binalarının yüksek katlarından işsizliğe, yoksulluğa, açlığa, ödeyemedikleri borçlara, geçim araçlarına el konulmasına, sömürüye isyan ediyor. Çocuklarının açlığını haykırarak, seslerini duyurabilmek için canlarını pazarlık konusu yapıyor. Yaşanan her ekonomik kriz döneminde sadece intiharlar değil vahşi biçimde işleyen sömürü düzeni de gizlenmeye çalışıyor. Ekonomik krizin, yoksulluğun ve sefaletin üstü örtülüyor. Krizin değil psikolojik sorunların intihara sürüklediği söylenerek, intihar edenler suçlu gösteriliyor
Kriz dönemleri artış gösteren intiharlar ise tüm gizleme çabalarını yalanlıyor. Pandemiyle büyüyen kriz ve artan intiharlar bunu gösteriyor. Tüm bu yaşananlara rağmen burjuva feodal düzenin temsilcileri aşırı yoksulluk ve yoksulluk sorunlarının geride kaldığını söylüyor. Açlık, yoksulluk, geçinemiyoruz haykırışı “refahı paylaşma” vaadiyle yok sayılmaya çalışılıyor. Biliyoruz ki egemen sınıflar işçilerin, işsizlerin yoksulluğuyla, sefaletiyle, açlığıyla alay etmede sınır tanımıyor. “Kuru ekmek yiyorsalarsa aç değiller” diyerek işçi ve emekçilere, kadınlara, gençlere bugüne kadar yaşadıklarından başka bir hayatlarının olmayacağı her defasında hatırlatılıyor.
Krizin yarattığı yıkımla birlikte işçi ve emekçilerin, kadınların haklarına, kazanımlarına ve yaşamlarına yönelik saldırılar da artarak sürüyor. Ücretlerin düşürülmesiyle, zamlarla, hayat pahalılığıyla, vergilerle işçi ve emekçilerin sırtına bindirilen yük ağırlaşıyor. Vaat edilen refah değil işsizlik, açlık ve artan intiharlardır. İşçileri, emekçi kadınları, işsizleri kuşatan bu sömürü ve yıkım tablosu ancak ve ancak örgütlülük ve mücadeleyle değiştirilecektir. Sömürü ve sefalet zinciri mücadeleyle kırılacak, geleceksizlik çıkmazının önü örgütlülükle açılacaktır.
Bir kez daha söylüyoruz ki öfkemizin hedefi bedenimiz değil sömürü düzenidir. Vahşi sömürüyle, açlık ve sefaletle, taciz ve tecavüzle, intiharlarla baş edeceğimiz tek yol mücadele ve örgütlenmekten geçiyor.
Kadınlar olarak sömürü ve sefalet zincirini parçalamanın yolu zincirlerimizi kırmaktan, yaşamı yeniden kurmaktan geçiyor. Tüm kadınları çağrımıza kulak vermeye, öfkemizi, katliamların, tacizin, tecavüzün, intiharların kaynağı tek kaynağı olan sömürü düzenine yöneltmeye çağırıyoruz.”